Önsöz





Amon Ra
Uzaylı Bir Prensin Yaşam Öyküsü
Önsözü
Günümüzde pek çok insan “Uyanış” olarak tabir edilen deneyimler yaşamaktadır. Bu deneyim veya hisler genel hatlarıyla birbirine benzese de kişiye özgü olanların fazla oluşu, “Uyanış”ın herkes için farklı aşamaları bulunduğunu göstermektedir.
 Peki, Dünya’da beş milyar insan bulunmaktayken “Uyanış” neden çok az bir kesimi etkilemektedir?
 Aslında cevap farkındalıklarda gizlidir. Dünya’daki yaşamın keşmekeşinden bir an olsun uzaklaşıp kendisiyle baş başa kalan insan bireysel uyanışına ilk adımını atmaktadır. Bu kendiyle kalış bir süre sonra farkındalıklarla güçlenecek, kişi daha önce farkına varmadığı güzellikleri görmeye başlayacaktır.
 Zamanla dejavular yaşayacak ya da hiç gitmediği görmediği yerlerin özlemini çekebilecektir.
 Bazen özel yeteneklere sahip olduğunu düşünecek ama bir türlü bu yetenekleri tam olarak kullanamadığını kabul edecektir.
 Belki deniz ve okyanuslara karşı derin bir özlem çekecek, evrene karşı büyük bir hayranlık duymaya başlayacaktır.
 Ömer Hayyam, Mevlana, Şems gibi üstatların yaşama bakış açılarını fark ederken aynı zamanda yaşamın kısalığını ve sırlarını sorgulayacaktır.
 Yaşanan vizyonlar, görümler, rüyalar, enerji varlıklarıyla iletişim gibi deneyimler, aşama kat edildikçe değişkenlik göstermeye başlayacaktır.
 Bir gün gökyüzüne bakarak, “Bu dünyada çok önemli bir görevim varmış gibi hissediyorum.” diyecek, ertesi gün, “Bu hayat benim hayatım olamaz. Burası bir rüya ve ben gerçekte bu kişi değilim.” duygusunu yaşayacaktır.
 Sonra uzaya ve yıldızlara bakarak, “Evrende önemli bir şeyler yaşanıyor ve ben burada oyalanıyorum.” diye düşünecektir.
 Tüm bu “Uyanan” kişiler farklı deneyimlere sahiptir ancak söyledikleri ortak şeyler bu süreci dikkat çekici kılmaktadır. Genelde bu kişiler hayatları boyunca manevi boyutta korunduğunu düşünmüş ya da bunu hissetmiştir. Bununla birlikte şimdiki yaşamlarına ait olmayan bir şeyler hatırlamakta, bunları geçmiş yaşam olarak adlandırmakta ya da reenkarnasyon olarak nitelendirmektedir. En sık yaşanan şey ise kalabalıkların arasında yalnızlık hissi olarak karşımıza çıkmaktadır.
 Yukarı da aşamalarının ve belirtilerinin çok azı açıklanmış olan “Uyanış”ın sırlarının genlerde saklı olduğu inancı birçok kişi tarafından paylaşılmaktadır. İnsan genomundaki genlerin % 3’ü kodlanmış genlerdir, proteine çevrilirler. % 97 oranındaki genler ise kodlanmamış olarak bilinmektedirler ve proteine çevrilmezler. Bu yüzden bunlara anlamsız genler denilmektedir. İşin tuhaf kısmı, bu anlamsız genlerin anlamlı genleri yönetmesidir. Uzun yaşam enzimi olarak bilinen telomeraz enziminin sürekli sentezi de bu anlamsız genlerde gizlidir.
 Prof. Sam Chang gibi bazı bilim adamları “Hurda DNA” da denen bu anlamsız genlerin bir tür dünya dışı programcı tarafından bizlere aktarıldığını ve bloke edildiğini iddia etmektedir. Rus biyofizikçi ve moleküler biyolog Dr. Pjotr Garjajev ve arkadaşları ise uzaktan yollanan x ışınlarıyla, radyo ve ışık frekanslarıyla bu blokajların kaldırılabileceğini söylemişler, ayrıca DNA’nın titreşimsel davranışını keşfetmişlerdir. DNA’ları kesip çıkarmadan ve tek tek genleri değiştirmeden, DNA’nın sözlerle ve frekanslarla etkilenebileceği ve tekrar programlanabileceğini öne sürmüşlerdir.
 Bilim insanlarının bu iddiası, insanların genlerindeki bu blokajın bireysel çalışmalarla kaldırılabileceği gibi başkaları tarafından da genlerimizin yönlendirilebileceği anlamına gelmektedir. Tabii ki bu kolay değildir. Çünkü yapılan araştırmalarda çözülebilen çok az genin kanserle alakalı genler olduğu tespit edilmiştir. Çözülen çok az genin kanserle alakalı olması, genlerin tamamından blokajın kaldırılma ihtimaline karşı alınmış bir tedbirin varlığını akla getirmektedir. Yani bu yol bir mayın tarlası olarak nitelendirilebilir.  Tabii ki bu konu yoruma açıktır, ama bizim yorumumuz bu yöndedir. Düşüncemize göre genlerimizin tamamını aktif etmemizi engelleyen bir tasarım söz konusudur. Gün geldiğinde insanoğlu tehlikelerden arınmış şekilde üzerindeki tüm bu blokajı kaldıracak ve sahip olduğu gerçek gücüne kavuşacaktır.
Davranış genetiği uzmanı Dean Hamer’in VMAT2 geninin sitozin versiyonunun maneviyattaki gücünü tespit ederek “Tanrı Geni” olarak tanımlamasıyla bilimin genlerdeki gizeme olan merakı gün yüzüne çıkmıştır. “Tanrı Geni” ya da “Hurda Genler” üzerindeki çalışmalar bugün tüm dünyada devam etmektedir.
 Bu kitap işte bu genlerin aktarımından sorumlu olduğuna inandığımız uzaylı türün tanıtılması amacıyla yazılmıştır. Bu sayede bizlere genlerini aktaran uzaylı atalarımızı tanıyabileceğiz. Onların izinden yürüyerek kendi gerçeğimize ulaşabileceğimize inanıyoruz.

2 yorum:

  1. Insanoglu dogacak yaşlanacak ölecek yerıne baskası gelecek dunya devırdaım olacakki yasam döngüsü sürsün.....

    YanıtlaSil